Categories: Genel

Şeker Bağımlılığı: Şekeri Sevmeye Programlı mıyız?

Güzel bir tatlıyı düşünmek bile bazen bizi mutlu edebiliyor. Peki, şeker ile ilişkimiz nasıl başladı? Neden şekeri sevmeye programlıyız, şekerle ilişkimiz nasıl başladı?

Şeker ile olan ilişkimiz çok eski yıllara dayanıyor. İlk çağlarda insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için büyük oranda enerjiye ihtiyaç duyuyordu. Buna bağlı olarak kalori ihtiyacını karşılayacaklar besinleri bulmada daha yetenekli insanlar evrimsel sürece daha kolay uyum sağlayarak nesillerini devam ettirebilirken uyum sağlayamayanların ise yaşamları son buluyordu.

Hayata tutunmalarına fayda sağlayan en önemli şeylerden biri ise şekerli besinleri tespit ederek enerji ihtiyaçlarına büyük bir katkı sağlamaları oldu. Çok iyi bir kalori kaynağı olan şekerler, atalarımızın  daha az çabayla daha yüksek kaloriler toplamalarını sağlayarak tatlıya olan bağlılığın ve sevginin temelini oluşturdu.

Washington Üniversitesi’nde yapılan araştırmada yeni doğan bebeklerin tatlıyı diğer tatlara tercih ettiğinin görülmesi bu evrimsel kalıntıların etkisiyle şekerle ilişkimizin daha ilk doğduğumuz andan başladığını gösteriyor.

Peki, neden şekeri sevmeye programlıyız?

Yediğimiz şekerli besinler beynimizdeki ödül merkezimizi tetikler ve “mutluluk hormonu” olarak da adlandırılan serotonin hormonunu salgılatır. Böylece hızlıca gelen bu keyif duygusu, biz rahatlamak veya kendimizi ödüllendirmek isterken şekerli besinlere başvurmamızı tetikliyor ancak hızlı bir şekilde elde edilen mutluluk ile birlikte yükselen şekerimiz, aynı hızla şekerimizin yükselmesiyle tetiklenen insülin hormonu tarafından düşürülüyor. Bu düşüşün sert biçimde olması bizi daha çok acıktırarak mutluluğun yerini mutsuzluğa bırakabiliyor. Bu da bizi yeni şekerli besinlere yönlendiriyor. Bunun sonucu ise obeziteye kadar uzanabiliyor.

Obez insanların hayat hikayelerini dinlediğimizde geçmişte yaşadığı travmatik olayların onlara yaşattığı üzüntü, depresyon ve anksiyete gibi durumları bastırmak için yemek yediğini ve şekerli besinler tükettiğini görebiliyoruz. Tabii bu yiyeceklerin baskılama etkisi uzun sürmediği için sürekli bir yeme hali oluyor ve insanı obeziteye sürüklüyor.

Peki, ne yapabiliriz?

Aldığımız şekerler bize verdiği ufak keyifler ile oyalayarak bizi kaynayan kurbağa deneyindeki gibi yavaş yavaş öldürüyor. Bilmeyenler için ise kurbağa deneyini özet geçmek gerekirse: Kurbağaları kaynar suya atarsak anında zıplayarak çıktığını görürüz fakat aynı kurbağayı soğuk suya koyup suyu yavaş yavaş ısıtırsak kurbağa da ilk başlarda banyodaki gibi bir rahatlama hali ile gelecek tehlikeden habersiz olacaktır. Yavaş yavaş kendine veridiği zararın farkına varamayan kurbağa ölüm ile burun burunadır.

Bizim de kurbağa ile aynı kaderi paylaşmamamız için şekerin bize vereceği zararların bilincinde olarak dikkatlice tüketmemiz ve şu an zararını göremesek de her güzel şeyin bir bedelinin olduğunu unutmamamız gerekiyor.

İlginizi Çekebilir: Çekim Yasası ile Düşle İnan Yaşa!

Emirhan Ak

Recent Posts

Ihlamur Kasrı #KeşfetmeyeDeğer

Sevgili KalemlİK Okurları, Keşfetmeye Değer ekibi olarak bu yazımızda sizlere Ihlamur Kasrı’dan bahsedeceğiz. İstanbul’un en…

2 ay ago

Başak Çakmak Röportajı

1-  Sosyal medyada içerik üretme fikri nasıl ortaya çıktı ve ne zaman başladınız? Sosyal medyada…

2 ay ago

Casablanca Film İncelemesi

“Dünya harabeye dönerken biz aşık olmakla uğraşıyoruz.” Merhaba sevgili KalemlİK okuyucuları! Bugün birlikte inceleyeceğimiz film,…

2 ay ago

Rezonans Kanunu

Rezonans kelimesi, fiziksel olarak titreşimlerin birbirini etkilemesi anlamına gelir. Rezonans kanunu ise benzer frekansta titreşen…

2 ay ago

Başarılı Sporcu Tutya Yılmaz Röportajı

1) Röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz, biraz kendinizden bahseder misiniz? Ben Tutya Yılmaz, 25…

2 ay ago

Mayıs Ayı Etkinlik Takvimi #Ajanda

Merhaba Sevgili KalemlİK Okurları! Baharın gelişiyle İstanbul, kültür-sanatla dopdolu bir Mayıs ayına merhaba diyor! Tiyatrodan…

2 ay ago