Genel

Ait Olma Hissi İle Yabancılaşma Arasında


Siz hiç kendinizi farklı bir dünyadan gelmiş gibi hissettiniz mi? Sanki ait olmadığınız bir yere kazara düşmüş gibi… Her şey yabancı, her şey farklı. Alıştığınız hiçbir duygu yok. Çevrenizdeki insanlarla aynı yerde doğup büyümüş olabilirsiniz ama yine de bu dünyaya tam anlamıyla ait hissetmezsiniz.

 Bazen, uzun zamandır bir kapının önünde bekliyor gibi hissedersiniz. Kapı hafifçe aralanır gibi olur, ama sonra fark edersiniz ki o kapı aslında size hiç açılmamıştır. Hep yanlış yerde beklemişsinizdir.

 Bu hislerle başa çıkmak kolay değil, biliyorum. Ancak belki de cevap, dışarıda bir yerde değil, kendi içinizde saklıdır.

 Bu yazıda, ait olma hissi ile yabancılaşma arasında sıkışıp kalan, bazen farkında bile olmadığımız, bazen de fark ettiğimiz halde içinden çıkamadığımız duyguları anlamlandırmaya ve bu karmaşık duruma bir çıkış yolu aramaya çalışacağız

 İnsan, toplumda yaşamaya uygun bir varlık olarak yaratılmıştır. Etkileşim kurmaya muhtaçtır; ait olmayı ve güvende hissetmeyi ister. Yalnız başına hayatta kalabilecek yeteneklere sahip değildir; bir grubun parçası olması, başka bir deyişle bir yere ait olması gerekir. Bu aidiyet, kişinin kendini güvenli ve huzurlu hissetmesini sağlar.

Topluluğun bir parçası olma hissi, bireyin empati yeteneğini ve etkileşim kurma becerisini büyük ölçüde etkiler.  Günümüz modern toplumunda ait olma ihtiyacı, sürekli bir gereklilik gibi görünmese de bu hissizlik, bireyi huzursuzluğa ve mutsuzluğa sürükleyebilir. Kişi, içinden bir şey yapmak gelmeyen, hiçbir şeyi anlamlandıramayan bir hale düşebilir.

 Bu durum, toplumda suç eğilimlerini de tetikleyebilir. Kendini toplumdan dışlanmış hisseden bireyler, o topluma zarar vermekten çekinmeyebilir. Elbette, bu her bireyde aynı şekilde sonuçlanmaz. Ancak aidiyet hissinin eksikliği, bu tür problemlerin temelinde sıklıkla karşımıza çıkar.

 Peki, bir insanı bu noktaya sürükleyen etkenler neler olabilir? Aileden yeterince sevgi görememek, okul yıllarında maruz kalınan akran zorbalıkları, arkadaşlık ilişkilerinde dışlanma ya da güven kırıcı davranışlarla karşılaşmak, toplum içinde küçük düşürülmek, fiziksel bir engel ya da dış görünüşle ilgili olumsuz düşünceler, başka bir şehre taşınmak ve yeni çevreye adapte olamamak gibi durumlar aidiyet duygusunun kaybolmasına yol açabilir.

Romantik ilişkiler, aidiyet hissinin eksikliğiyle başa çıkmada önemli bir destek sağlayabilir. Sevgi ve güven, bu hisle mücadele etmemize yardımcı olan en güçlü duygulardır. Bir ilişkide kendimizi değerli ve güvende hissetmek, yalnızlık hissini hafifletebilir ve bireyin topluma olan aidiyetini pekiştirebilir. Ancak bu değerler eksik olduğunda, bireyin daha kötü bir ruh haline sürüklenmesi de kaçınılmaz olabilir.

Kendimize ait olabilmek için, öncelikle kendimizi tanımamız gerekir. Neleri sevdiğimizi, neyi önemsediğimizi, sınırlarımızı ve güçlü yönlerimizi keşfetmek, bu yolculuğun ilk adımlarıdır. Bu keşif sürecinde, kendimize karşı anlayışlı ve şefkatli olmalı, hatalarımızı da başarılarımız kadar kabul edebilmeliyiz. Kendimizi sevmek, eksikliklerimizi ve mükemmel olmadığımız gerçeğini kucaklamakla mümkündür.

Kendimizle bağımızı güçlendirdiğimizde, dış dünyayla kurduğumuz bağlar da daha sağlam olur. Çünkü ancak kendimize ait olduğumuzda, başka bir yere ya da kişiye anlamlı bir şekilde bağlanabiliriz. Kendi iç dünyasında huzur bulan bir birey, dış dünyada da daha güçlü ve dengeli ilişkiler kurabilir

Kendinize ait hissetmek, kendi dünyanızı inşa etmekle başlar. Siz, o dünyayı kurmaya başladığınızda, ait olduğunuz yerin hep sizinle olduğunu fark edebilirsiniz.

Ait olduğumuz yer, aradığımızda değil, içimizde bulduğumuzda ortaya çıkar.

Genel
Konfor Alanı Özgürlük Mü Tutsaklık Mı?
Genel
Voleybol Ülkesi Türkiye!
Genel
Türkiye’nin Sır Dolu Yerleri
Henüz bir yorum yok.