Merhaba sevgili KalemlİK okurları! Uzay, evren, gezegenler, kara delikler insanlık için her zaman büyük bir bilinmezlik olmuş ve merak duygusunu her daim dinç tutabilmiştir. Tarih boyunca gökyüzü gözlemlenmiş, teknoloji geliştikçe uzay keşifleri başlamış ve sır perdesi biraz olsun aralanmaya başlamıştır. Nedir peki insanlık tarihini bile araştırırken var olduğumuz gezegenden çıkıp ipuçlarını uzayda, yıldızlarda ve hatta kara deliklerde arayışımızın sebebi? Tabii ki bilinmezlik ve merak. Bilinmezlik merak doğurur, merak ise her zaman bilinmezliğe muhtaçtır. Hadi gelin, bugün evren ve kara delikler hakkındaki sır perdesini aralayalım ve içimizdeki merak açlığını biraz olsun doyuralım.
Kara delikler; her türlü maddesel oluşumun, radyasyonun ve hatta ışığın bile kaçamayacağı kadar yüksek çekim kuvvetine sahip kozmik cisimlerdir. Yakıtı biten büyük kütleli yıldızların kendi içine çökerek akıl almaz yoğunlukta cisimlere dönüşmesiyle oluşurlar. Olayı biraz daha somutlaştırmamız gerekirse bir futbol sahasının merkezine bir bilye koyalım ve bu bilye atomun çekirdeği olsun, tribünlerde de kum taneleri boyutunda dolaşan elektronlar bulunsun. Bu futbol sahası boyutundaki atomun kendi üzerine çökerek merkezdeki bilye boyutuna kadar küçüldüğünü ve kütlesi sabitken hacminin yüksek oranda küçülerek çok yoğun bir maddeye dönüştüğünü hayal edelim. Ve uzayda yüksek yoğunluklu cisimlerin uzay-zaman bükülmesine sebep olduğunu unutmayalım. İşte kara delikler adeta gergin bir çarşafın ortasına bırakılan 100 kiloluk bir misket gibi uzayda çökerek yüksek bir çekim oluşturuyor ve ışığı bile soğurarak ışımalara engel olup kendi kaderini belirleyerek “Kara Delik” ismini alıyor.
Biraz da evrenin genişlemesi ve Big Bang teorisinden bahsedelim. Bize hayat veren, her şeyin kaynağı bu koca evren aslında baktığımızda 13,8 milyar yaşında. Ve halen büyümeye, genişlemeye devam ediyor. Başlangıcını ele aldığımızda ise bizi yıllarca pek çok fikir ayrılığına sebep olan “Big Bang Teorisi” yani “Büyük Patlama” karşılıyor. 13.8 milyar yıl önce evren, teklik noktası olarak nitelendirilen sonsuz sıcaklık ve yoğunluğa sahip bir noktadan itibaren soğuyarak ve genişleyip yoğunluğunu kaybederek bir patlamayla büyümeye başlıyor. Bu teorinin yanı sıra bu teoriyi yaptığı çalışmalarla destekleyen Albert Einstein yeni bir fikir ortaya atıyor ve büyük patlamayla genişlemeye başlayan evrenin bir de büyük çöküş yaşadığını ve bu döngünün sürekli devam ettiği iddiasını ortaya atıp evrenin başlangıçsız ve sonsuz olduğunu savunuyor. Evrenin genişlemesine bakarsak bu, gözlemlenebilen evrenin kütle çekimsel olarak bağlantılı olmayan iki parçasının arasındaki mesafenin zamanla artması olarak tanımlanır. Bu genişleme uzay ölçeğinin değiştiği içsel bir genişlemedir. Genişleme sırasında uzay da içindeki cisimler de hareket etmez, değişen şey metriktir.
Evrenin, insanlığın son model teknolojik araçlarına baktığımızda Einstein, Hawking gibi dehaların çalışmalarına rağmen hala çok komplike ve bilinmezliklere dolu olduğu aşikâr. Yüzlerce hatta binlerce çalışma yapılmasına rağmen sanki evren hakkında bir ileri, bir geri düşünmekten başka bir sonuca varamamışız gibi duruyor. Hala evren modeli şudur deyip işin içinden çıkmaya, bir sonuca varmaya çok uzağız. En geçerli sayılabilecek Big Bang teorisinin bile içinde çözümlenemeyen pek çok problem var. Hala çözülmeyi bekleyen pek çok problem… Tek tıkla tüm bilgilere ulaşabilme konforuna sahipken bilgeliğin sembolize edildiği bir elmanın tadını daha ısırmadan bildiğimizi zannederek kendimizi kandırıp tüm hayatlarını elma yiyerek geçiren ve evreni çözümlemeye kendilerini adamış dehalar aldıkları son ısırıkta bile “bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” diyebilme cesaretini gösteriyorlarsa bizim evreni çözümleyebilmemiz için daha çok yolumuz var demektir.
İlginizi Çekebilir: Kriz Anlarında Sanatın Gelişimi
Yorumlar
Oldukça açıklayıcı ve faydalı olmuş. Emeğine sağlık 🌸