İnsanın varoluş amacını sorguladığı zamandan bu yana mutluluk, ulaşılmak istenilen başlıca hedefler arasında yerini alır. Mutluluk üzerine düşünen her insan, kendi zihinsel tasarısına göre mutluluğa yüklediği anlam bağlamında onu değerlendirmektedir.
Düşünce tarihinin karamsar filozofu olarak bilinen Arthur Schopenhauer da bilinenin aksine, mutsuz bir düşünür değildir; kendi yaşam yolculuğu boyunca mutluluk kavramı hayatının belirli dönemlerinde onun için farklı anlamlar kazanmıştır. Schopenhauer, dünyada var olan kötülüklerin bilincindedir ancak “kötülük sorununun’’ onu mutsuzluğa sürüklemesine izin vermez, ona göre yaşamda birincil olarak kabullenilmesi gereken gerçek; kötülüğün, hayatın bir parçası olduğudur. Bu noktada düşünür, bilgiye yönelir ve insanın ancak kendini tanıması ve “istenç’’ üzerinde kendini yükseltmesiyle kötülük sorununu çözeceğine inanır. İstencin emrindeki insan, onun istekleri karşısında çaresizdir ve sürekli bir arayış halindedir. Bu kısır döngüde insan ancak “isteme’’ artık “istemez’’ olunca refaha kavuşur. Schopenhauer için tek yol, istemeyi susturmaktır çünkü ihtiyaç içerisinde bulunmak sefalet ve ıstırabı beraberinde getirir.
Düşünüre göre insanlığın en büyük hatası, “bu dünyaya mutlu olmaya gelmiş olduğumuz’’ fikridir. Yaygın kanının aksine Schopenhauer, dünyanın varoluş düzeninin “insanın mutluluğunun’’ temel alınarak ortaya konmadığını savunur. İnsanın doğumundan itibaren anlatılan pembe dünya, onları karamsarlığa sürükler; insanın mutlu olma hali, olması gereken bir durum olarak varoluşundan itibaren insanlara kodlanır.
Onun düşüncesindeki çarpıcı noktalardan biri de kötülük kavramının olumsuz olarak ele alınmasının hatalı olduğu fikridir, kendisi kötülük kavramını pozitif manada ele alır. Schopenhauer düşüncesinde, Hint felsefesinin de önemi büyüktür ve buradan yola çıkarak acıların varlığının, yaşamı anlamlandırdığı kanaatine ulaşır. Her şeyin zıddıyla var olduğunu düşünen Schopenhauer, ancak hastalıkta sağlığın, düşkünlükte varlığın kıymetini bilen insan için olumsuz olarak adlandırılan şeyler, olumlu olanların varlığı için bir ihtiyaçtır.
Kendi olgunlaşmasıyla birlikte Schopenhauer mutluluk, acı, haz kavramlarını yeniden ele alır ve “İnsanın en kalıcı zevkleri, zihinsel olanlardır.’’ der. Kişinin iç dünyasında yaşadığı zenginlik, onu acılardan ve isteklerden kurtaracak ve tam dinginlik hali içerisinde bir yaşam sunacaktır. Kalabalıklar içerisinde bir mutluluk fikrine düşünürde yer yoktur çünkü zihnin kendi üstünlüğü, onun toplumdan uzak durmasına neden olur. Schopenhauer’ın düşünce temelinde, insanın mümkün mutluluğunun ölçüsü, kendi bireyselliği tarafından önceden belirlenmiştir. O zaman kişi, eğer kendi özü yüce ve zengin ise yeryüzünde karşılaşabileceği en mutlu durumdan keyif alabilecektir. Schopenhauer’a göre insan için en önemli şey “onun kim olduğudur.’’ Her insanın kendi bedeninin ve bilincinin içinde yaşadığını düşünen düşünür, kimseye dışardan yardım etmenin mümkün olmadığına inanır ve elimizdeki tek güç; sahip olduğumuz kişiliğimizi en iyi biçimde tanımak, ona uygun yaşam biçimini seçmektir. Kişi ancak kendisinin kim olduğunu anlamlandırmayı seçerse mutlu olacaktır.
İlginizi çekebilir: Etkili CV Hazırlama
Yorumlar