Μerhaba sevgili KalemlİK okurları, bugün sizlere herkesin gündeminde bulunan Oppenheimer ve Barbie filmlerinden bahsetmek istiyorum. Aslında karantinayla birlikte hızla düşen gişe satışları nedeniyle geleneksel sinema yerini dijitale bırakmış gibi görünmekteydi fakat son zamanlarda Netflix’in bile izleyici kaybettiğini açıklamasının ardından vizyona giren bu iki film bizlere durumun pek de öyle olmadığını kanıtladı. İzleyici, resmen bütün sene bu iki filmi bekledi. Aynı gün vizyona girmeleri ve birbirine zıt temaya sahip olmaları sinemaseverleri ikiye ayırdı. Önce hangisine gideceğine karar veremeyenler, ikisine de aynı gün gitmek isteyenler, konseptli kıyafetler ile salonlara gidenler ve daha bir sürü sinemasever…
Şimdi sizlere bu iki filmden de bahsetmek istiyorum.Oppenheimer
Sinema dünyasının en önemli isimlerinden biri olan Christopher Nolan, Robert Oppenheimer’ın biyografisini ele almaktadır. Oppenheimer kimdir diyenler için onun kendi ağzından bir sözünü buraya eklemek istiyorum: ‘’Şimdi ben ‘ölüm’ oldum, dünyaların yok edicisi benim.’’ Oppenheimer’ın hayatının anlatılması, filmin dikkat çekmesi için bir sebep fakat hepimiz kabul etmeliyiz ki filmi bu kadar ilgi çekici kılan asıl sebep yönetmenliğini Christopher Nolan’ın üstlenmesidir. Filmin izleyiciye renksiz kısımlarda nesnel, renkli kısımlarda ise öznel bir anlatım sunması filmi diğer filmlerden ayıran noktalardandır.
Barbie, kadınların yaşadığı bütün zorlukları erkeklerin yaşadığı pembe bir dünyada anlatan; her yaştan, her insanın izlemesi gereken bir film. Film verdiği mesajlar ile izleyeni eğlendirmenin yanında düşüncelere daldırıyor. Eğer filme çocuklarınızla gidecekseniz onlardan gelecek bazı sorulara hazır olmanız gerek.
Film tamamen Barbie oyuncaklarından yola çıkılarak dizayn edilmiş Barbieland’da geçiyor ve filmdeki çoğu detayda sanki bir çocuk Barbieleri oynatıyormuş gibi hissettiriliyor: Barbie’nin aşağı kata inerken merdivenleri kullanmayıp direkt aşağıya atlaması, yemekleri yiyormuş gibi yapması, suyun ıslatmaması, denizin plastik olması gibi.
Film hem Barbie’nin reklamını yapıyor hem de Barbieleri ve kapitalizmi eleştiriyor. Film dışarıdan birinin rahatça yapacağı tüm eleştirileri kendi kendine yapmış ve bizlere bu konuda ne kadar cesur olduğunu da gösteriyor.
Ben iki filmi de herkese tavsiye ederim. Birisi belgesel tadında; çekim açılarıyla, detaylarıyla ve kendine has tarzıyla kesinlikle izlenmeye değer. Diğeri ise yansıttığı pembe dünyada dikkat çektiği hiç de pembe olmayan konularla ve Barbie’yi çocuk filmi olmaktan çıkartıp bu kadar ilgi çekici olmasını sağlayan ekibi ile asla kaçırılmaması gereken bir film.
Warner Bros, Barbie filminin dünya genelinde 1.03 milyar dolar satış yaptığını; Türkiye’de ise 101.6 milyon TL hasılatı olduğunu açıkladı. Greta Gerwig, Barbie filminin yönetmenliği ile 1 milyar dolar gişe hasılatını geçen ilk kadın yönetmen oldu.
Oppenheimer’ın ise 552.9 milyon dolarlık hasılata ulaştığı açıklandı aynı zamanda Oppenheimer, Nolan’ın en iyi açılış yapan filmi oldu.
2023 yılının bu iki film sayesinde Türkiye’de en çok sinemaya gidilen yaz olduğu açıklandı.
Barbie, Oppenheimer’ın Dünya genelinde gişesinin iki katına çıksa da Türkiye’de yalnızca ilk haftanın gişe sonuçlarına göre Oppenheimer (360.41), Barbie (397.242)’ye oldukça yakın. Ne yalan söyleyeyim durumun böyle olması göğsümü kabarttı. Demek yalnızca popüler kültüre değil iyi filmlere de hak ettiği ilgiyi veriyoruz.
Sağlıkla kalın, bu filmleri izlemeye vakit ayırmayı da unutmayın!
İlginizi çekebilir: Gaudí’nin Rüyası: Barselona
Yorumlar