Çok Güzel Hareketler 2’de ilgileri toplayıp müzik kariyeriyle kalplerde yer eden başarılı sanatçı Emre Aslan ile röportaj gerçekleştirdik.
Merhabalar, öncelikle röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Kendinizi nasıl tanımlarsınız, kimdir Emre Aslan?
Bunu aslında bana değil de en yakın arkadaşlarıma sormak daha doğru olur. Ben genelde çok fazla arkadaşı olmayan biriyim ama arkadaşlarıyla da çok arkadaş olan biriyim. Öyle tanımlayabilirim kendimi. Genelde başkalarının mutluluğundan mutluluk duyarım. İstemese bile bir başkasına iyilik yapmaya, cümle arasında bir şeye ihtiyacı olduğunu duysam elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım. Yani kısaca yakın çevresinin, ailesinin mutlu olmasını isteyen; kendini buna adamış bir kimse diyebilirim Emre Aslan için.
Otomotiv Mühendisliği okumuşsunuz, sizi oyunculuğa iten ne oldu?
Ben çok küçük yaştan beri oyunculuk yapmak istiyordum açıkçası. Lisede dedim ki güzel sanatlar lisesine gideyim. Benim babam da mühendis bu arada. Dediler ki “Oğlum Anadolu Lisesi kazandın, git oku. Sonrasında üniversitede konservatuar okursun.” Tamam dedim, gittim dört yıl okudum. Sonra üniversite sınavına girdim, dedim ki konservatuar okuma vakti geldi artık. ”Oğlum mühendislik kazandın zaten, git oku. Bir altın bileziğin olsun.” Bu işi yapan herkesin ortak problemi “Altın bileziğin olsun!” Bu kadar kuyumculuk mantığı olamaz yani. (gülüyor) Aslında en başından beri hayalini kurduğum şeydi, bir noktadan sonra artık dedim ki “Bu benim hayatım, ben bunu yapmak istiyorum!” Benim için mutluluğun parayla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok. Para kazanmayayım ama yine de istediğim işi yapayım, dedim. Çünkü buna karar verdiğimde 18-19 yaşındaydım ve önümde en azından bir 50-60 yılım olduğunu düşündüm. Önümüzdeki yıllar sanki daha kıymetli, dedim. O yüzden böyle bir karar verdim. Çok şükür, görecelidir tabii ama başarılı da oldum. Aldığım riske değdi. Zaten başarı da birilerine ya da bir şeylere rağmen o işi yapmaktır. Biz de öyle yaptık çok şükür. Bu yüzden bir hayâldi benim için, hayâlî plan yaptım ve inanamadılar. Bir noktaya kadar aile köstek oluyor ama o noktayı kırdıktan sonra da en büyük destek zaten aile. Böyle bir hayâli olan varsa umarım başarılı olur. Ailesine küsmesin ama. Empati kursun.
Hayâlini kurduğunuz, “Bu rolü oynamayı çok isterdim!” dediğiniz bir rol var mı?
Tabii ki, olmaz mı? Çocukluğumdan beri hep Spiderman’i oynamak isterdim.
Sizce gülmek mi daha zor güldürmek mi?
Benim için gülmek çok zor bir şey değil. Güldürmek de karşındakine göre değişir. Sizleri güldürmek kolay mesela çünkü siz şu anda istediğiniz bir şeyi yapıyorsunuz. Bilet satıp tiyatroya çağırdığın izleyicileri, davetlileri güldürmek de kolay çünkü adam zaten gülmeye geliyor. Ama günlük hayatta ben şöyle şeylerle de karşılaşıyorum: Mesela bir gün otoparktan çıkıyordum, otopark fişini arıyorum ama yok. Görevliye “Abi, otopark fişini bulamıyorum. Herhalde düşürdüm.” dedim. “Evet evet, yürürken arabanın önüne düşürdün. Daha gitmeden ben aldım, merak etme.” dedi. “Aa,” dedim “şaka yapıyorsun!” “Şaka hiç yapmam, hiç de hoşlanmam!” dedi bir anda. 1.95 boyunda bir adam. “Tamam abi.” dedim, parayı ödedim ve sakince çıktım. Yani böyle insanlar da var. Adam mutlu değil, bu yüzden onu güldürmek çok zor. Bu soruyu o adama sorun, onun için de gülmek çok zordur muhtemelen. O yüzden bu, kavram olarak değil de kişiler özelinde yorumlanabilecek bir şey bence.
Sizi sosyal medyada özellikle eğlenceli “reels”larla aktif olarak görüyoruz. Sosyal medyanın hayatınıza olan etkisi nedir?
Benim 270 bin takipçim var. Oyun gibi geliyor ama aslında 270 bin kişi, düşünebiliyor musun? Akıl sağlığını koruyamaz insan. Yani sosyal medyanın da bunu fark ettikten sonra hayatımda çok da bir etkisi olmamaya başladı açıkçası. Çok korktum çünkü ikisini çok ayırdım. Şu an sosyal medyaya iş gözüyle bakıyorum. Önceden benim için açıkçası daha eğlenceli bir yerdi. Şu anda her şeyden önce iş, ekmek ama dediğim gibi şimdi korkuyorum sosyal medyanın gücünden. Çok büyük bir güç, bu yüzden doğru kişilerin elinde olması gereken bir güç. Ama hayatıma bir etkisi yok şu aralar.
Hem skeçlerden hem de şarkılarınızdan yazarlık yönünüzün de kuvvetli olduğunu görüyoruz. İlham bulmak için bekliyor musunuz yoksa yazarken o anki duygularınızla mı hareket edersiniz?
Bir anda iki kelime hoşuna gidiyor, “Ya, not alayım!” diyorsun. Sonra devamında bir tema belirliyorum ben kafamda, diyorum ki böyle olsun! Sonra Efe’ye gidiyorum, şarkı evriliyor. O şekilde çıkıyor yani şarkı. Mesela sipariş üzerine de yaptığımız oluyor. Bazen ilham geliyor bir anda, bazen oturup bile isteye yazıyorsun. Önemli olan ne hissettirdiği, yazarken ne hissettiğin değil de dinleyenin ne hissettiği. Yazarlık bana delilik gibi geliyor, o yüzden çok hoşuma gidiyor. Mesela Çok Güzel Hareketler’de de öyle. Skeç yazıyoruz Cenan, ben, Arif oturduk; diyoruz ki “Şimdi biz bir şaka yapacağız ve yarın herkes gülecek!” Hani delilik yani, o yüzden çok güzel. Bunda da öyle, “Şimdi ben bir şarkı yazacağım, herkes ağlayacak!” falan. Müthiş bir “challenge”.
Çok Güzel Hareketler 2 sahne arkasında veya provalarda başınızdan geçen komik bir olay var mı?
Bizim kaç tane anımız vardır ya beş yılda! Mesela ilk yılımızda, daha o zaman bilet satmıyoruz, hep akrabalarımız gelip izliyor. Toplam otuz kişiye falan oynuyoruz. Merdiven vardı tiyatroda ve Selen düşmüştü oradan mesela. Aşırı komik bir olay bence ve sahnedeydi. Selen’in annesi kalktı “Selen mi?” dedi. Çok şey var ya! Hacı mesela her yerde uyuyor. Bir gün bir şeye canım çok sıkılmıştı, hatırlamıyorum şimdi. Geldi dedi ki “Hadi ben sana bir limonata ısmarlayayım, anlat.” Limonata söyledik, sonra anlatmaya başladım. Nasıl gözleri kapanıyor! Hacı’nın yakın arkadaşları nasıl uyuduğunu bilir. “Oğlum uyuyosun!” dedim “Evet ya!” dedi. ”Tamam sen git yat, uyu.” dedim. Ben önce kendi limonatamı içtim, sonra da onun limonatasını içtim. Bir de durduk yere ödedik kalktık. (gülüyor.)
Hayatınızın arka planında bir şarkı çalıyor olsaydı bu hangi şarkı olurdu?
Herhalde “Kolay Değil” çalardı. Kendi şarkım diye demiyorum ama cidden hiçbir şey kolay değil ya. Gerçekten kolay değil.
Geçtiğimiz yılı göz önünde bulundurarak kendinize bu sene için verebileceğiniz en iyi tavsiye nedir?
Geçtiğimiz yıl ben çok çalıştım ama çok verimli çalışabildiğimi düşünmüyorum. Bu sene yine çok çalışacağım ama verimli çalışmak istiyorum. Sizin tabii daha yakın bir zaman, hatırlarsınız. Üniversite sınavı senesinde kimi çok çalışır kimi de biraz daha az çalışır ama çok verimlidir ya, o olmak istiyorum ben.
Sizi gerek skeçlerden gerek sosyal medyadan espritüel biri olarak tanıyoruz. Aynı zamanda şarkılarınızda da duygusal yönünüzle karşılaştık diyebiliriz. Sizce günlük hayatınızda hangi yönünüz ağır basıyor?
Günlük hayatımda ben hiçbir zaman komik olmaya çalışmam. Şimdi gideyim de şunları eğlendireyim diye düşünmüyorum ama gerçekten birlikte eğlenebildiğimiz insanlarla arkadaş oluyoruz ve arkadaşlarımızla görüşüyoruz sürekli. Mevzu bundan ibaret. O yüzden günlük hayatımda daha çok duygusalım diyebilirim. Duygusallığın içine tabii ani sinirlenmek, çok üzülmek, ani mutlu olmak vs. bunları da katıyorum çünkü bunların hepsi birer duygu sonuçta. Duygusal biriyim. Bunun yanı sıra mesela çok pesimist biriyim, her şeyin en negatifini görürüm. Hep böyle bakarım. Bu yüzden insanlarla tartışıyorum.
Son olarak, çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu KalemlİK blogu okurlarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Yaptığınız şey çok kıymetli bence çünkü üniversite yıllarımda ben de hep böyle şeyler için çabalıyordum. KalemlİK blogu okurlarına da yazarlarına da bu arada saygım sonsuz. Her şeyin biraz amatörü benim çok ilgimi çekiyor. Ben mesela amatör müzik hastasıyım. İstanbul’daki sokak müzisyenlerinin falan hepsini bilirim, böyle sosyal medyada hafif bilinenlerin hepsini takip ederim. Yani bu amatör ruh bana çok kıymetli geliyor. Bu tarz üniversite bloglarında da aynı tat var bence, çok kıymetli o yüzden. Tavsiyem de şu: birbirinize daha fazla sahip çıkın. Okurlar yazarlara, yazarlar da okurlara.
İlginizi çekebilir: Mayıs Ayı Etkinlik Takvimi #Ajanda
Yorumlar