İstanbulluların en çok aşina olduğu cümlelerden biri: “ Bu otobüs nerede kaldı?” Aslında 16 milyon insanın yaşadığı bu kalabalık şehirde ulaşımın aksaması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Peki, neden her sabah bize illallah getiren bu şehirden bahsedildiğinde “Yok ya ben başka yerde yapamam.” deriz? Bizi İstanbul ile bağlayan şey sadece evimiz ya da işimiz midir? Bu sorunun cevabı elbette ki öznel olabilir fakat bana sorarsanız İstanbullular olarak bu şehirden vazgeçemeyişimizin bazı ortak sebepleri olduğunu düşünüyorum.
Her ne kadar ulaşımından, trafiğinden ve kalabalığından şikayet etsek de onu bırakamıyoruz. İstanbul, sanki bizim huysuz şımarık bir çocuğumuz gibi. Aramızda inkâr edemeyeceğimiz büyük bir bağ var. Burada tutuyor bizi, canlı tutuyor, ayakta tutuyor. Onu bırakmamıza engel oluyor bu bağ. Bir diğer örnek ise yaşadıklarımızın ardından hep kendimizi eşsiz boğaza bakarken buluyoruz. Uzun uzun izliyoruz masmavi denizi. Düşünüp taşınıyoruz bazen de rahatlatıyoruz zihnimizi. İstanbullular olarak en büyük vazgeçilmezimiz bu bence. Terapimiz, bizi tekrar hayata bağlayan bir motivasyon gibi. Son olarak ise İstanbul’daki bitmek bilmeyen kaosa rağmen buraya alışıp dimdik durmayı bilmek. Evet, Yaprak Dökümü Hayriye Hanım’ın da dediği gibi: “Şehir büyük, insanı yutuverir valla.” Ne kadar doğru söylemiş. Biz İstanbul’un gerçekleri arasında kayboluyoruz ama belki de şehir bize bu kaosta hayatta kalmayı öğretiyordur. Her sabah toplu taşımaya binmeye çalışmak, saatlerce trafikte zaman kaybetmeyi göze almak, toplu taşımada otururken bile kendimizi yorgun hissetmek ,kendi mahallemizde bile kalabalıktan bunalma hissi. Hepimiz bunları her gün yaşıyoruz. Bunlara alıştık, garipsemiyoruz. Tüm olumsuz yönlerine karşı çözüm üretiyoruz, zorundayız.
İstanbul’un zorlukları saymakla bitmez. İstediğiniz kadar yenisini ekleyebilirsiniz fakat biz İstanbullular zora alışkınız bu bir gerçek. Zoru seviyoruz. Yaşam mücadelesinin ortasına doğmadık mı ? Evet. Kaosun bizi ayakta tutmasını istiyoruz. Bunu seviyoruz. Rahatlamak istediğimizde boğazda buluyoruz kendimizi. Hangimiz Beşiktaş- Kadıköy vapurunda yüzümüze rüzgarı yiye yiye düşüncelere dalmadık ki? Tüm bunlarla birlikte bu çocuğu seviyoruz, sevmeyi de seviyoruz. Bizi İstanbul’da tutan bu basit nedenlerden sonra bence gitmek için bir sebep yok. Burada kalmak istiyoruz. İstanbulluyuz, biz buradan ayrılamayız ki.
İlginizi çekebilir: Yoga Eğitmeni Çetin Çetintaş Röportajı
Yorumlar