Çocuklar… Çocuk kelimesini duyduğumda veya söylediğimde zihnimde cıvıl cıvıl rengarenk bahçelerde dolanan masum melekler geliyor. Birçoğumuzun zihninde benzer görseller oluştuğunu düşünüyorum. Çocuk; yaşam, bugün ve yarındır. Onlara sahip çıkmak ve iyi bir şekilde yetiştirmek hepimizin üzerine düşen bir görevdir. Bunun için ebeveyn olmaya gerek yoktur. Çocukluk travmalarımızdan söz ederiz kimi zaman. Ben bu travmaların aslında en olmaması gereken yerde, okulda, olanından bahsedeceğim.
Öğretmen: Öğretmen, kimdir sizce? Başöğretmen Mustafa Kemal’in öğretmenliği o kadar güzel tanımlamaları var ki. İçlerinden birkaç tanesini konuşmak istiyorum: “Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmenlerdir.” “Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.” Atatürk, ne güzel anlamlar yüklemiş öğretmenliğe. O kadar kutsal bir makam ki. Bu işi severek yapan bütün öğretmenlere gıptayla bakıyorum.
Cehalet: Öğretmende başlayan bu cehalet, öğrenciyi okuldan soğutmaya, derslere ilgisizliğine yol açıyor. Bir şeyi öğretmenin birden fazla yolu varken, neden bağırmayı seçer ki bir insan? Çocuğun sarılma isteğini neden geri çevirir? Bir çocuk aile ortamından farklı bir ortama girmişken (ki ilkokuldan bahsediyorum), anne baba kuzusuyken okuldaki öğretmeninden hiç beklemediği tepkileri alması, onda ne yaralar açar hiç düşündünüz mü?
Hata. Çocukta yok mudur hata? Elbette vardır. Çocuk bağırır, ağlar, utanır, konuşur… Çocuk bunları başkasını üzmek için yapmaz, hele ki bu başkası kendisinde özel bir yeri olan öğretmense. Peki ya öğretmenin hatası nedir? Öğretmen, çocukları anlamalı. Onlara şefkatli kollarını açmalıdır. Onları sevmeli, onlardan saygı beklemelidir.
Sabır: Öğretmenlik sabır işidir, ki okul öğretim olduğu kadar eğitim yeridir. Kişiliğin temel taşlarının oluşmaya başladığı yerde öğretmenden bir sabır görmeyen, sürekli terslenen ve kendisini ifade etme özgürlüğü tanımayan bir öğretmenden nasıl olur da uzaklaşmaz çocuk?
Şefkat: O minicik kalpleri nasıl da şefkat dolu. Onlar bilmezler ki… İyilik nedir, kötülük nedir bilmezler. Onlara yol göstericidir işte öğretmen. Ama içindeki o şevkatsizlikle nasıl şefkati öğretebilir, nasıl yol gösterebilir ki?
Sorumluluk: Ders anlatmak mıdır öğretmenin tek sorumluluğu? Öğrencilerinin davranışlarından, birbirleriyle olan ilişkilerinden, velilerden, okuldan. Peki bunları yerine getirmeyen bir öğretmen sorumluluk kavramını öğrencilerine aşılamış olur mu? Onları ödevlerini yapmaları sorumluluğunu ve hayattaki diğer tüm sorumlulukları onlara bağırarak kızarak mı kazandırır?
Samimiyet: İnsanoğlunun en samimi olduğu dönemdir çocukluk. İçlerinde ne varsa dışlarında da o vardır. O çocuklar öğretmenden de bekler aynı samimiyeti. Bir sıcak gülümseme, ilgi, omuz okşanması…
Bağ: Çocuk ilk anneye bağlanır. Sonra babaya, kardeşlere. Oyuncağına, varsa kedisine, köpeğine, arkadaşlarına. Ve gözünde konumlandırdığı, aslında olmak istediği o idolüne. Öğretmenine. Bu bağ ne kadar sağlamsa o kadar başarılıdır çocuk; derslerinde, ilişkilerinde. Bağ kurulamazsa soğumalar başlar.
Şiddet: Son olarak şiddet. Her türlüsü kötü olan, bizleri travmalara sürükleyen o şiddet. Okulda öğretmen tarafından uygulanan bu psikolojik şiddet hırçınlaştırır. Çocuk içine kapanır. Söyleyemez, utanır, tedirgindir. Şiddetin her türlüsünü kınıyoruz.
Kelimeler nasıl da birbiri ardına sıralanıyor. Öğretmenden beklenti nedir? İdeal öğretmen yalnızca ders anlatan öğretmen midir? Öğretmen liderdir, arkadaştır, sırdaştır…
İlginizi çekebilir: Bad Bear: Modanın Asil Temsilcisi
Yorumlar